Powered By Blogger

6 Aralık 2009 Pazar

ÖNSÖZ

ÖNSÖZ

Narı sever misiniz? Peki,inciri sever misiniz, ya da

mısır veya darıyı? Bunlardan birini yediğiniz sırada tanelerin bütünlük içindeki yeri,diziliş düzeni hiç dikkatinizi çekti mi?Erik,kayısı ve cevizi yan yana koyup,aralarındaki farklığı düşündünüz mü? Siz tere, maydanoz veya marul tohumuyla, çınar ağacının tohumunu birbirin den ayırabilir misiniz? Sizde bir avuç topraktan bir domates veya biber üretecek bir fabrika adresi var mı?

Siz hiç bahçe duvarı tamir ettiniz mi? Yıkılan veya yıkılmak üzere olan bir duvarı yıkıp,yeniden ördünüz mü?En azından

bir duvarın tamirinde veya ilk örülüşü sırasında taş briket veya tuğlaların aralarına harç konularak üst üste dizilişini hiç takip ettiniz mi? Sıradan bir inşaat işçisinin firavun piramitlerinin estetiğini beğenmeyip,”ben daha görkemlisini yaparım” düşüncesiyle elinde kazmayla mısır yolculuğuna çıkması sizce alkışlanacak bir cesaret midir?

Ekmek almaya gittiğiniz bakkalın bitişiğindeki çanakçı-çömlekçi dükkanının önünde, üst üste dizilmiş küplerden en alt sıradaki birinin diziliş içindeki yerini beğenmeyip, küpleri düzeltmek gibi bir girişiminiz oldu mu?

Siz damlaya damlaya göl, damlalardan sel olduğuna inananlardan mısınız? Siz, hem dolum suyu, hem de tahliye deliği açık bir havuzun dolduğunu hiç gördünüz mü?Başka birinin havuzunu doldurmak veya hemzemin geçidi tamir gibi bir saplantınız var mı?

Size damlaların devamlılığı durumunda mermeri bile aşındıracağını, gemileri bile çeken koca halatların çok ince tüylerden/ liflerden oluştuğunu ilk söylediklerinde, bunu yerinde incelemek için bir akşam ofisinizden çıkarken lavabonun deliğini tıkayıp, musluğu açık bıraktığınız veya ikinci durumda, limana inip bir geminin halatını kesmeye kalkıştığınız oldu mu?

Siz bugüne kadar bu kabilden herhangi bir işe soyunup da hiç “eşek sudan gelinceye kadar” dayak yediniz mi?

Bir haksızlığa uğradığınızda, ilk öfke veya kırgınlınızın ardından,bu haksızlıkta sizin de payınız olabileceği hiç aklınıza geldi mi? Sahi siz hiç “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dediniz mi?

Peki, kainatın,galaksimizin,güneş sistemimizin,dünyamızın,ülkemizin,bir ilimizin veya –hepsini bir kenara bırakalım, di yelim ki en küçük toplum birimi olan ailenizin yaşama biçimini belirleyecek her türlü kuralı koymaya tek yetkili sizsiniz,,canınızın ve canınız kadar sevdiğiniz bu insanların kesintisiz mutluluğu için hangi düzenlemeyi yapardınız? Ve siz bu düzenlemenin mükemmel olması için bütün gayretinizle çalışıp-çabalarken, ana okuluna giden oğlunuzun, yaptığınız düzenlemeyi beğenmediğini,kendisinin sizinkinden farklı bir mutluluk reçetesi olduğunu söylemesi halinde, çocuğunuzun düşüncesini hesaba katmayı bir aciziyet veya onun kendi reçetesinin uygulanması için ısrarı halinde de, bu tutumunu iktidar alanınıza saldırı ve isyana kalkışma olarak mı düşünürdünüz?Hele tam bu sırada komşunuzun büyükannesi Hayriye Hanım Teyzenin elinde bir üçüncü reçete ile çat-kapı içeri dalması durumunda ne yapardınız? Başınızda yolacak kadar saç yoksa, önce Hayriye Hanım Teyzeyi mi yoksa çocuğunuzun ana okulu öğretmenini mi ısırma seçeneklerinden önce Bakırköy veya Malatya akıl hastanesinde size boş yatak bulabilecek yetkili bir tanıdığınız olup olmadığını dikkate alacak kadar serin kanlı mısınız?

Peki,bu son soru, Allah’a inanır mısınız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder