ALTINDAL m.s.
Görelim Mevlam n'eyler N'eylerse güzel eyler
20 Mayıs 2017 Cumartesi
3 Mayıs 2011 Salı
İslami Motifler Slideshow
İslami Motifler Slideshow: Mahmut’s trip from İzmir İli, Türkiye to was created by TripAdvisor. See another Türkiye slideshow. Create your own stunning free slideshow from your travel photos.
1 Şubat 2011 Salı
ay doğduysa akşamdan
hamiştir:
her ne kadar “zata mahsus” değilse de
yarası olan gocunsun
ay doğduysa akşamdan
hırsızlık yarına kaldı
üç pulun var şeş evinde
kazanmak umutların
düşeş zarına kaldı
bükülmezdi bileğin
unutuldun bencileyin
yoz arzu ham dileğin
"darbe yaptım gel" diyecek
delinin zoruna kaldı
bitmedi koltuk arzun
dertlendin uzun uzun
ne oğlun var ne kızın
bil mirasın şimdiden
elinin körüne kaldı
kim ki hırsız hamisi
gönlü iblis camisi
harisliğin tedavisi
dünyada mümkün değil
cehennem narına kaldı
Etiketler:
cehennem narı,
darbe,
delinin zoru,
düşeş zarı,
elinin körü,
şeş evi
atalar haklı
-her mum dibine karanlık
dediler ki
bir kürt –bir aralık
bir ziya
türk olmakla övündüğünü söylemiş
ve türklüğün kitabını yazmış güya
atlantisten ötüken ormanlarına
tengri dağlarından anadoluya
göçeden atalarımızı saya saya
bu günlere gelmiş
iftira
değilse atalar haklı
her mum dibine karanlık
ya sarhoşken -olsun diye yarenlik
demişse
atalar haksız
ya da laf ola beri gele babından
maksatsız
bir tuğcuyan
imla kılavuzunu ve lügatini yazmış türkçenin
bir fransız terzi pantolonumuzu dikmiş ve jaketimizi
bir italyan ayakkabımızı bağlamış
asılırsan ingiliz sicimiyle asıl demiş bir ingiliz
asalatinin göstergesi sicimi peşinen yağlamış
ve melon şapkamız ithalatçı bir yahudiden
arşına karşılık metre ve kilo okkaya karşı
ve böylece adam sayılacağımıza inanılmış yeniden
ve bir arnavut da
bir katkı da benden olsun diyerek
yazıvermiş bir istiklal marşı
oh oh helal olsun kabilinden
el birliğiyle gönül birliğiyle
kazanıldığında istiklal savaşı
ilan olunduğunda cumhuriyet
yurtta sulh cihanda sulh
vazgeçilmez bir mefkure
kim varsa anadoluda azınlık dışı
hepimiz türküz ey millet
göğsümüzü gere gere
bize dayılanmak düşmüş
ekmek elden su gölden
"bir türk dünyaya bedel"
"ne mutlu türküm diyene"
demişse kemal paşa
iftira değilse atalar haklı
her mum dibine karanlık
bir dostlar sofrasında-
olsun diye yarenlik
demişse
atalar haksız
ya da laf ola beri gele babından
maksatsız
atalar haklı
-her mum dibine karanlık
akıl
-eblehlerin yitikleri arasında-
kayıtsız
ben kırgınım anadoluya
gözünüz aydın
gittikçe şehirleşiyor anadolu
her gün biraz daha york biraz daha city
biraz daha burg
ve bu insanların her birisi
bir eski yunan tanrısı
kredi kartının limitince
tek tabanca tek yumruk
medyanın reklamlarıyla sokağa taşan sloganlar
"en iyi şartlarda kredi veren biziz"
"şimdi al ölünceye kadar öde"
"hele sen şimdi ye iç yaşa" zırtabozluğu
"hele sen al biz ödetmesini biliriz"
içki kumar uyuşturucu ve insan
cümlesi umut ticareti
mısır büyücülerinin elinde yeniden şekillenen yılanlar
yeni ağalarımız sürüsüne bereket uluslar arası şirket
ve yeni ağalarımızın yeni uşağı
dernek statüsündeki liberal devlet
canı çıksın altta kalanın
"ye iç yaşa
tükettiğin kadar varsın
şimdi al ölünceye kadar öde"
akıl eblehlerin yitikleri arasında kayıtsız
düştüğün gün anlarsın
insaf şeytanın yelek cebinde
gözü doymaz küreselleşmenin
güç kuvvet yetmez acımasız kolu
insana ait olan ne varsa
sömürdükçe büyüyor şehir şehir
ve küçüldükçe küçülüyor
yüreğimde anadolu
23 Aralık 2010 Perşembe
bakmayın gözlerime sakın ikinizi de kan tutar
bakmayın gözlerime -sakın- ikinizi de kan tutarkatledildiğinde son sevda boğazlandığında son umut ilkin eşkıya gözlerinde kuyulanır kin üstüne örtülür nefret ve adım adım boy verir isyan ******* biz durup dururken dağa çıkmadık hakim bey hiç bir insan eşkıya doğmaz ki anasından babamızdan da miras değil eşkıyalık çaresizliğin yavrusudur dağlarda büyür çoğu zaman hesapsız itilmişliğin kakılmışlığın koynunda inkar edilmişliğin sorusudur cevapsız ********* tamam da hakim bey konuşturma beni çoktur söylenecek sözüm emret mübaşir efendiye üstüme vazife değil ama hakim bey bu işte en kolay çözüm "yüce efendilerimiz adına karar susturulsun kendisini musadan sayan bu alçak suçu dinimizi ifsada teşebbüs ve firavunun tanrılığına karşı çıkmak" ******* tamam da hakim bey sevda bu bulaşıcı zulüm rüzgarlarının estiği her yerde her mazluma bulaşır zalim için yok ilacı nereden baksak cüzzama benzer her sevdalı bir avare kasnak erinde gecinde ayaklarına dolaşır umudum -erinde gecinde- gün olur gerçeğe ulaşır ******* tamam da hakim bey kim demiş "her rejim adaletin kucağında huzurlu" "bütün çarklar ömerlerin gayretleriyle döner" –işte burada durun- eğer cüzdanla vicdan arasına sıkışmışsa hakim bey kimler nerde ve niye kusurlu önce bir sorun doğru ama fakat ancak lakin şey denildiği sürece güçlünün hukuku geçerlidir artık hukukun gücü yerine –işte burada durun bu kantar yanlış tartar aç gözlerini adalet meleği hakim diyorsa -bütün sevdalıları vurun - diyorum ki "bu kantar yanlış tartar bakmayın gözlerime sakın ikinizi de kan tutar"
bakmayın gözlerime -sakın- -ikinizi de kan tutar
16 Ekim 2010 Cumartesi
Laiklik Ne / dir?-Ne Değil / dir?
A-Türkiye Versiyonu -
001-Çala bakış-Çala kalem
Nasrettin Hoca, oğluna,-o güne kadar hiç görmediğinden emin olduğu-patlıcanı gösterir ve sorar;
-Oğlum İyaz, bu nedir?
İyaz, sırasıyla bir patlıcana, bir anasına, bir de Babasına bakar ve cevap verir;
-Gözleri açılmamış sığırcık yavrusu! ..
-Oğlum İyaz, bu nedir?
İyaz, sırasıyla bir patlıcana, bir anasına, bir de Babasına bakar ve cevap verir;
-Gözleri açılmamış sığırcık yavrusu! ..
***
1789 Fransız İhtilalinden ziyadesiyle etkilenen Jon Türkler 'imiz den bugünkü Cumhur / suz / Başkanımız Ahmet Necdet Seze / a /-R' a kadar, sayısız Batı hayranı-Avrupa Medeniyetinden başka medeniyet, sığırcıktan başka kuş tanımayan, "laik olunmadan, adam olunamayacağına" Yürekten inanan (veya inanıyormuş gibi yapan) - laik / çi / lerimizin Nasrettin Hoca'nın oğluyla akrabalıklarının olup olmadıgını kestirmek mümkün görünmüyorsa da, Anadolu insaninin hayat biçimini belirleyen ana çizgiler içinde en belirginin,-son iki yüz yıllık süreçte yapılan akıl almaz tahribata rağmen yine de - İslam olduğu açıktır.Yani sıradan insanımız laik değil, Müslümandır. Ve adam olamamıştır.
Ve yine bu sıradan insanımıza, dininin, kimliğinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu düşüneninden haftada bir Cuma Namazına gidenine, hatta annesi veya karısının başı örtülü olanına, kamuda çalışmak bir yana, kamu hizmetlerinden faydalanmaya kalkışmak safra günbegün zorlaşmakta, kendilerini devletin-bir bakıma ülke sınırları için deki bütün insanların-sahipleri olduklarını zannedenler tarafından icat edilen Eğitim Kurumları kapısından başlayıp ev kapısına kadar yayılmaya niyetli görünen Kamusal alan, Kırk Haramilerin hazinelerinin bulunduğu alana dönüştürülmekte "Açıl Susam Açıl" parolasının bugünkü versiyonu olan cehaletten sadır zevzekliklerden "Kahrolsun Seriat", “ bedenimiz bizimdir, istediğimize kiralarız " "Zina Hakkımızdır, Söke Söke alırız", "en büyük yahya bizim yahya", “Laiklik şalımız, Türkiye malımız”, "laikçilik dinimiz, İslam’adır kinimiz" “iş bilenin, banka boşaltanın" afişleri altında yürümeyene, Onuncu Yıl Marşını notalarına göre söyleyemeyene ve dokuzuncu senfoniyi huşu içinde dinlemesini bilmeyene ses ve geçit vermeyen dağa eşitlenmektedir.
Nasrettin Hoca'nın avucundaki patlıcanı hala sığırcık yavrusu
zannetmekte devam eden İyazlarımız, ona devlet ağacının en tepesinde bir yuva yapmış, önüne yem ve su koymaya devam etmekte, gözlerinin açılmasını büyük bir iştiyakla beklemektedirler, diğer taraftan -çürüyen patlıcandan çıkan kokulardan- rahatsız olanlara da ağızlar dolu hakaretler etmeleri, sıradan bir davranış tarzlarına dönüşürken, kimi zaman da, zıvanalarından çıkıp, “kırk katır-kırk satır” seçeneğini dayatmaktan sadistçe bir zevk almaktadırlar
zannetmekte devam eden İyazlarımız, ona devlet ağacının en tepesinde bir yuva yapmış, önüne yem ve su koymaya devam etmekte, gözlerinin açılmasını büyük bir iştiyakla beklemektedirler, diğer taraftan -çürüyen patlıcandan çıkan kokulardan- rahatsız olanlara da ağızlar dolu hakaretler etmeleri, sıradan bir davranış tarzlarına dönüşürken, kimi zaman da, zıvanalarından çıkıp, “kırk katır-kırk satır” seçeneğini dayatmaktan sadistçe bir zevk almaktadırlar
Devletin ve ordunun iplerini eline geçiren bu “devşirme” kesim,
veya bugünkü popüler adıyla Derin Devlet'in sahipleri, soyguncu-mafya - bürokrat-medya desteğiyle kesintisiz iktidarlarını sürdürmektedirler. Gelirleri-banka boşaltma, devlete fahiş faizle para satma, hazine ve / ya orman arazilerini yapılaşmaya açma, devlet ihaleleri gibi soygunlardan, kumar oynatma, uyuşturucu ve tarihi eser kaçakçılığı, insan ticareti ve bilumum tahsilatları mafyadan, ithalat-ihracat-kara para aklama, döviz ve mal akımının sağlanması, bankalar arası işlemler, faiz hadleri gibi konularda hukuki zemin oluşturacak mevzuatların ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi ve takibi bürokrattan, yol gösterme, ahlaki yükseltme, akıl satma, kamu oyu oluşturma işleri medya tarafından yürütülmekte, bu çarka-yasama, yargı ve yürütme dahil-taş atmaya kalkışırsa, elindeki taşın büyüklüğüne göre, tez elden cezası kesilmektedir. Kimi zaman. klasik ve post-modern darbelerle Meclis tatil edilmekte, siyasi partiler kapatılmakta, başbakan ve bakanlar asılabilmektedir. Hükümetlerin yıkılması, azınlık hükümetleri kurdurulması, millet vekili satın almalar, erken seçim zorlamaları sıradan uygulamalara dönüşmüş, medya yoluyla "yüksek rütbeli bir askeri yetkili dedi ki" gibi aba altından, veya "Genel Kurmaydan MUHTIRA gibi açıklama" benzeri açıktan sopa göstermeler kanıksanır hale gelmiştir. Suyu yavaş yavaş ısıtılan kazandaki kurbağanın iyice uyuşarak, kazan altına atılan odunlardan rahatsız olmadığı gibi, korkutulan uyuşturulan ve çaresiz olduğuna inandırılan toplum da, "gidecek diyarı olmadığı" için bu “huysuz devenin peşinde” güdülmeye razı olmuş, "Topyekün Savaş" zırtabozluklarını sükunetle karşılayarak, sineye çekmiş, tepki vermemiştir. Diğer taraftan devletin sahipleri, patlıcan mevsimlerinde-burası hamiştir; halk arasında yaygın olan bir görüşe göre bazı deliler ilkbahar ve sonbahar başlarında azıtırlar-nükseden, herkesin elinde taş olabileceği paranoyasıyla ordudaki subay-astsubaydan, sokaktaki seyyar köfteciye kadar toplumun bütün kesimlerini fişlemeyi, cami önlerinde takke toplama ve kulak çekme seanslarını, üniversiteye adım atan başörtülü kızları ikna odalarında cansiperane tövbe seanslarına tabi tutmayı "sığırcığını koruma harekatının" nın tek yolu olarak görmeye devam etmektedirler.
veya bugünkü popüler adıyla Derin Devlet'in sahipleri, soyguncu-mafya - bürokrat-medya desteğiyle kesintisiz iktidarlarını sürdürmektedirler. Gelirleri-banka boşaltma, devlete fahiş faizle para satma, hazine ve / ya orman arazilerini yapılaşmaya açma, devlet ihaleleri gibi soygunlardan, kumar oynatma, uyuşturucu ve tarihi eser kaçakçılığı, insan ticareti ve bilumum tahsilatları mafyadan, ithalat-ihracat-kara para aklama, döviz ve mal akımının sağlanması, bankalar arası işlemler, faiz hadleri gibi konularda hukuki zemin oluşturacak mevzuatların ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi ve takibi bürokrattan, yol gösterme, ahlaki yükseltme, akıl satma, kamu oyu oluşturma işleri medya tarafından yürütülmekte, bu çarka-yasama, yargı ve yürütme dahil-taş atmaya kalkışırsa, elindeki taşın büyüklüğüne göre, tez elden cezası kesilmektedir. Kimi zaman. klasik ve post-modern darbelerle Meclis tatil edilmekte, siyasi partiler kapatılmakta, başbakan ve bakanlar asılabilmektedir. Hükümetlerin yıkılması, azınlık hükümetleri kurdurulması, millet vekili satın almalar, erken seçim zorlamaları sıradan uygulamalara dönüşmüş, medya yoluyla "yüksek rütbeli bir askeri yetkili dedi ki" gibi aba altından, veya "Genel Kurmaydan MUHTIRA gibi açıklama" benzeri açıktan sopa göstermeler kanıksanır hale gelmiştir. Suyu yavaş yavaş ısıtılan kazandaki kurbağanın iyice uyuşarak, kazan altına atılan odunlardan rahatsız olmadığı gibi, korkutulan uyuşturulan ve çaresiz olduğuna inandırılan toplum da, "gidecek diyarı olmadığı" için bu “huysuz devenin peşinde” güdülmeye razı olmuş, "Topyekün Savaş" zırtabozluklarını sükunetle karşılayarak, sineye çekmiş, tepki vermemiştir. Diğer taraftan devletin sahipleri, patlıcan mevsimlerinde-burası hamiştir; halk arasında yaygın olan bir görüşe göre bazı deliler ilkbahar ve sonbahar başlarında azıtırlar-nükseden, herkesin elinde taş olabileceği paranoyasıyla ordudaki subay-astsubaydan, sokaktaki seyyar köfteciye kadar toplumun bütün kesimlerini fişlemeyi, cami önlerinde takke toplama ve kulak çekme seanslarını, üniversiteye adım atan başörtülü kızları ikna odalarında cansiperane tövbe seanslarına tabi tutmayı "sığırcığını koruma harekatının" nın tek yolu olarak görmeye devam etmektedirler.
Bu güne kadar hiçbir İyaz ne nush'a ne de kötek'e tabi tutulmadığından olacak, harp okulundan mezun olan her teğmenin gönlünde - bu da eklemlenen hamişe hamiştir; / toprağı bol olsun, Cemal Aga'ın - bir ilk okulu ziyareti sırasında bir öğrenciye "oku, oku da benim gibi devlet başkanı ol evladım" tavsiyesine iman ile/-devlet başkanı olma arzusu yatmaktadır.hamiş burada bitti.
Osman Gazi'ye verilen "Oğul, insana değer ver ki devlet yaşasın" öğüdünün yerini "halkını köle gör ki rejim yaşasın" “insanını her türlü kutsalından uzaklaştır ki, sömürün devam etsin” teraneleri almıştır Devrim Tarihi dışında tarih okumadıklarından ve ilkokulda öğretmenlerinin onlara "birer birer bine kadar" saydırmadıklarından olacak ki, Laik-Kutsal Devletin rejiminin bin yıl süreceğini iddia ile ilan da sakınca görmeyen eblehlerin, bu bilinen dünya tarihinin en güçlü iki devletin den biri olan Osmanlının, -150 kuruluş yılı, 200 yılı çökme ve yıkılış dahil-altı asırlık bir süre sonunda tarih sahnesini terk ettiğinden habersiz olmaları, tuhaflıktan öte “trage-komik” tir. Artık insanlar her gün biraz daha küçülen bu dünyada, ne kralın kulları arasında sıradan / hatta seçkin kul, ne de çobanın sürüsü içinde “besili koyun” / hatta “sürü koç başı” olmaya pek de arzulu görünmüyorlar. İnsanların ciddiye alınabilecek bir kesimi kutsal ve BUYURGAN DEVLET’ in tebaası değil, hizmet veren devletin VATANDAŞI olmak istiyor. Hatta güneşin çarığı, çarığın da ayağı sıkması durumunda, çarığı çöpe atıp, çıplak yürümeyi göze alan insanlar gün be gün çoğalırken ve yavaş yavaş STK’lar halinde bir araya gelirken, ayak ağrısına rıza gösterip güneş altında bekleşenler ise, devletin kara gözlerinin sevdalıları değil, en kısa zamanda kendilerine söğüt gölgeli su kenarından bir yer açılacağı ve ayaklarının rahatlatılacağı umudunun sahipleri olup, beklemenin uzadığı, hele söğütlerin kesildiğini, derenin doldurulduğunu, hele hele gölgeliğin etrafına duvar örülerek "buraya ayağı çarıklılar giremez" levhasının asıldığını gördüklerinde, her birinin kendini ve sizi yok etmeye kararlı pimi çekilmiş canlı bombalardan farksız olacağını ifade etmek kimseyi tehdit değil, kılavuzluk yap (ar gibi yap) makla ömürlerini geçirenlere köyün göründüğünün, kendileri olmazsa halkının sarayı basıp kıralı linç edeceği şantajıyla kıralı korkutup ondan lütuflar bekleyen soytarılara da, iki yüz yıldır çıplak olan kıralın son parça giysisinin de ortakları olan uyanık terziler tarafından çalındığının, çalınacak hiç bir şeyinin kalmadığının, bu itibarla da artık herkesin kendisine başka meşgale ve / ya başka geçim kapısı ve aramaları gerektiğinin ilanıdır.
Kendilerini, devletin sahibi olduğunu zanneden, pek sayın devşirmelerin, bu milletin, ortak paydalarını zarla / zorla silip, kimliksizleştirmeye, öznelikten çıkarıp, başkasının cümlesinde sıradan bir kelime olmaya mahkum ve mecbur bırakmaya yetecek kadar güçlerinin olmadığını çok da iyi bilmeleri gerektiği halde, gösterdikleri iki asırlık övülmeye değer gayretin meyvesi olarak gördükleri, ayağı yere, başı taşa deymeyen, hayatı "Ye, İç, Yaşa" dan ibaret sayan, uyuşuk kazandaki kurbağa durumundaki zavallıların artmasına bakıp da, işin tamam olduğu yanılgısıyla, efendilerine mal teslimi vaktinin yaklaştığını düşünerek, teslimatı çabuklaştırmak için artı çabalara girişip -" var mı bana yan bakan, asarım, keserim" külhanbeyliğinden kaynaklanan tehditlerinin darı dağına çarpıp, bir yankı, bir bumerang gibi dönüp kendilerine geleceğini, hesaplayamayacak kadar akıl ve izanlarını bağlayan, onları mankurtlaştıran arka plan kurgusunu, eldeki verilerle anlamak mümkün görünmüyor. Ancak unutulmaması gereken birinci husus, tarihin hiçbir döneminde hiçbir millet; birey veya kesimlerinin, sövülmekle dövülmekle, korkutulmakla, hapsedilmekle, hatta asılıp, kesilmekle ve sürgünle tarih sahnesinden kovulamamıştır. Bir insan topluluğunun "millet" olarak tarih önüne çıkması, nasıl ki çok karmaşık sosyal, ekonomik, siyasal kültürel olgular sürecine bağlıysa, çözülmesi ve kaybolması da yine aynı karmaşık sürecin tersine dönmesine bağlı bir olgudur.Ve yine unutulmaması gereken başka konu ise, milletlerin yaşama süresinin, kutsal-buyurgan devletlerin, gerek onu efendilerinin arzuları doğrusunda çekip-çevirmede görevli mankurtların ve gerekse efendilerinin yaşama süresiyle kıyaslanamayacak kadar da uzun olduğu gerçeğidir.
Mevlam görelim n'eyler, n'eylerse güzel eyler! ...
21.12.2004 01:06:30
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)